Avrupa’nın çeşitli köşelerinde irili ufaklı keşif gezileri yapmaya alışkın bir bünye olarak, Afrika kültürüne adım atmak beni oldukça heyecanlandırmıştı. Her ne kadar Afrika denince ilk akla gelen hep Güney Afrika olsa da benim ilk maceram Fas oldu. 24 Mart-1 Nisan tarihleri arası sezonun tam açılış döneminde sırasıyla Kazablanka, Marakeş, Zagora Çölü, Şafşavan ve Tanca’yı keşfe çıktık. Seyahat boyunca tuttuğum notlarımı anılar haneme eklemek , görmek isteyenlere de rehber olabilmek ümidiyle burada derledim.
Genel olarak Morocco tecrübemden çıkarımlarım:
-Yurdum insanına, esnafına bir kez daha şükrettim(fas kazıklamakta bir dünya markası),
-Baharat alışkanlığından mıdır bilmem koku hassasiyetim tavan yaptı(insanlar ve mekanların kokusu),
-Pazarlık sünnettir deyimini özümsedim, bakkalda bile pazarlık yapmam gerektiğini öğrendim,
-Yemek için mekan araştırması ve rezervasyonlarını genellikle önceden yaptık, yapmadığımız zamanlar üzüldük :),
-Temizlik konusunda aşırı titiz gezginler mutlaka iyi otelleri tercih etmeli, gönül rahatlığıyla uyuyamadığımız zamanlar oldu,
-Değerli eşya taşıyorsam onlara koala gibi sarılmayı öğrendim, kapkaç küçümsenemez, başıma geleni aşağıda bir yerde anlattım:)
-Güneş kremi ve güneş gözlüğü hayat kurtarır,
-Fotoğraf çekimi için cennet mekandır,


Öncelikle SAW’da kural ve düzenden uzak Faslılarla beraber yaşadığımız boarding karmaşası geziye küçük bir ön yargıyla başlamamıza neden oldu.
Aklınızda olsun para bozdurmak için dolar, euro gerekli fakat Türkiye banka kartlarınızla da buradaki bankamatiklerden kolayca para çekmeniz mümkün, bu oldukça güzel bir alternatif. Komisyon bankadan bankaya değişiyor.
Gece 3:30’da varmamız nedeniyle beyaz-siyah taksi fark etmeden 400 dirhemi gözden çıkarmamız gerekti(yaklaşık 40 €). Neyse ki 158 yıllık(!) şahane beyaz mercedesler kapımızda hizmete hazır bekliyordu 😀
Normal şartlarda 300 dirheme -pazarlıkla- rahatlıkla seyahat edebilirsiniz. Ve öncelikle siyah taksileri tercih etmemiz tavsiye edildi, hizmet kalitesi fiyat dengesi bakımından. Beklemek için vaktiniz varsa toplu taşıma seçeneği de var, şehir merkezine kadar. Çok sayıda insan beklemekteydi.
Otoparkları da güvenlik açısından paralı olanları tercih etmekte fayda var(günlük 30 dirhem), diğerlerinde çeşit çeşit değnekçiler mevcut.
ve KAZABLANKA ile başlayalım
Kazablanka’da Dar Bouazza bölgesinde konakladık. Okyanus kenarında harika bir Fransız Restoranı var; Atlantic Beach. Kalamarlar şahane, sürahilerce beyaz ve kırmızı sangria eşliğinde deniz ürünleri yemelisiniz. Tatlıları da oldukça leziz… Fiyatlara gelince; kalamar 14€, Sangria 15€, tatlılar 5-6€, bira 4€. Tabi o zamanlar €=4,90 civarı…
Hava biraz serinse güneşin ve çılgın dalgaların sesiyle okyanus manzarasının keyfini çıkaracak kadar burada takılmanızı tavsiye ederim.


Kazablankada yanlış hatırlamıyorsam dünyanın 3.büyük camisi olan Hassan 2 Mosque mutlaka ziyaret edilmeli, ziyaret saatleri 9-10-11-13. Sezona göre farklılık gösteriyor olabilir. Biz maalesef yetişemedik, dışarıdan harika fotolar çekip 13:00 deki restoran rezervasyonumuzu kaçırmamak üzere hedefe koştuk. Rick’s Cafe Rest , meşhur Casablanca filminde geçen restoran, harika bir dekorasyonu ve çok şık, keyifli bir atmosferi var. Rezervasyonsuz akşam yemeğine gitmeyi düşünmeyin, biz ancak öğle yemeği için yer bulabildik. Akşam piyano eşliğinde yemek daha keyifli olabilirdi şüphesiz. Menüleri hatıra olarak size bırakıyorlar. Makarnadan balığa, bonfileden ördeğe çok zengin bir menüsü var. Sunumlar ve yemekler muntazam. Yemek sonrası üst katları da gezmeyi ihmal etmeyin. Buralara kadar gelmişken de uğramadan dönmeyin derim.






Yolda bir benzinlikte mola verdik, Oasis Cafe’de kahveler, tatlılar, tuzlular, çorba vs herşey çok lezizdi ve fiyatlar çok uygundu, gidilesi.
Marakeş’te ilk hedefimiz Majorelle Gardens. Turistlerin uğrak ziyaret noktası olduğundan park yeri arandık. Yaklaşık 20 dakika bilet sırası bekledikten sonra bahçenin büyüsüne kendimizi bıraktık. Yves Saint Laurent’ın ilham almasına şaşırılmayacak kadar güzel bir botanik bahçe. Dev kaktüsler, şans getirdiğine inanılan kocaman balıklı havuzlar, çeşit çeşit çiçekler ve ağaçlar ile rengarenk dekorasyonu gözlere şenlik sunuyor. İçindeki küçük müzesinde ise berberilerin tarihçesi, takı ve kıyafet kültürü sergileniyor. 1,5 saatte rahatlıkla gezilebilir, fotoğraf çekimine harcadığınız zamanla tamamen doğru orantılı 🙂
Bahçe girişi 70 dirhem, müze girişi 30 dirhem. Diğer yeni müzeyi de görmek isterseniz toplam 180 dirhem.
“Pazarlık sünnettir” lafı adeta burada can bulmuş. Baya çılgın pazarlık dönüyor, çoğu şeyi yarı fiyatından daha ucuza almak mümkün. Bu nedenle sakın pazarlık yapmadan birşey satın almaya kalkmayın, üzülürsünüz:)
Örneğin büyük ahşap bir aynalı pencere 850 dirhemden açılan pazarlık sonrası 400 dirheme alındı. Tanesi 250 dirhem olan berberi minderlerinden ikisi 250 dirheme alındı. 400 dirhem olan ayna 150 ye, 900 dirhem olan çok orjinal bir çeşme 400 e alındı…


Akşam yemeği için de medinanın içindeki Terrace Restoran‘da güzel bir masaya kurulduk. 2 kişiden kalabalıksanız rezervasyonsuz yer bulmanın pek mümkün olmadığını belirtmeliyim. Restoranın atmosferi çok güzel. Özellikle yerel mutfağı, temiz ve nezih bir yerde tatmak isterseniz doğru adres. Tajin çeşitlerini denemeden önce tadımlık sunulan aperatifler, tatlılar, zeytin-ekmek vs çok leziz ve doyurucu. Fiyatlar da İstanbul kıyas alınırsa gayet makul bence.



Çöl turunun 2. gününde sabah 7 gibi tepeye çıkmaya başlayın ki gün doğumunu kaçırmayın. 10 dk lık küçük bir kumul tırmanış, tepede yerinizi belirleyip günün doğumunu izleyin. Ardından güzel bir kahvaltı ertesi yine 45 dk lık deve yolculuğuyla araçlara dönüş. Bu çöl gezisi sırasında tatmin olmadığım tek şey kısıtlı süre sebebiyle kamp çevresinde keşfe zaman olmaması ve çölde yürüyüp güzel fotoğraflar çekememek oldu☹️ Kumul tepelerinde yürüyüş yapamadım ve develerle yürüdüğümüz bölge yola çok yakın ve taşlıklı bir bölgeydi, fotoğraflar açısından zengin bir atmosfer yakalayamadık.









Tepeye kadar dolanarak çıkıp inilen küçük bir köy eski taraf. İnince çuvallarla yol yaptıkları minik dereyi geçip italyan restoranında pizza yedik. Bir de atıştırma tabağı çok lezizdi, fiyatlar tabii ki turistik.
Dönüş yolunda rehberimizin götürdüğü , bilinen, iyi bir kilimciye uğradık. Yine son derece turistik tabii, adam anlatıyor, nısnıs (yerel bir çay) ikram ediliyor, uçan halılar ve sunumlar uzadıkça gözlerimizde dolarlar büyüyor:) ve tabii 2000-12000 dirhem arası fiyatlar ile indirim yapmaya yanaşmayan abimizin tutumu sebebiyle mekanı terk edip yola devam ediyoruz.
ŞAFŞAVAN (CHEFCHOUANE) ve TANCA (TANGIER)
Kazablanka – Şafşavan yolu molalarla 7 saat sürüyor, şansımıza hava da yağmurlu. Forsquare’den bulup gözümüze kestirdiğimiz güzel bir italyan restoranına yöneliyoruz fakat 8 kişilik bir mekan olması ve doluluğu sebebiyle kapıdan dönüyoruz. Burada yemek konusunda hazırlıksızız tabi, çarşıdan magnetlerimizi alıp kalenin karşısındaki kafe görünümlü mekanlardan birine çöküyoruz. Çok aç olduğumuz için dolanacak mecalimiz de kalmamış. Yağmur sebebiyle yoldan, açık havadan uzaklaşalım diyoruz ama içeri doğru ilerledikçe ağır bir koku yayılıyor. O nedenle siz siz olun içerilere doğru girmek yerine en havadar yol kenarını seçip oturun:) Mekan pek güven vermiyor ve en güvenilir yemek olduğunu düşünerek margarita pizza söylüyoruz. Yanına da şaşıp düşüp kalamar, patates (berbat,çöpe giden para). Karnımızı doyurduktan sonra sokaklarda kaybolma zamanı. Mavilerin arttığı her sokağa dalıyoruz; kapılar, pencereler, binalar, çeşmeler, yer gök mavi






Neptün’ün oğlu Atlas’ın üç kızının altın elma yetişen bir bahçede yaşadığı ve bu bahçeyi bir canavarın koruduğundan söz edilir.
Bir başka hikayede ise Herkül’ün savaşarak canavarı öldürdüğü, bu sırada vurduğu bir darbeyle dağın ikiye yarıldığı böylece Akdeniz’in mavi sularının Atlas Okyanusu’nun yeşil sularıyla buluşması sonucu Avrupa ve Afrika kıtalarının oluştuğundan bahsedilir.
Fotolar videolar harika, manzara çok hoş. Yandaki küçük ek mağaraya giriş için para istiyorlar, çok da bir olayı yok, büyük mağaradan sonra hediyelik eşya dükkanı gibi bir yer. Kapıdan magnet alıp, manzaranın keyfini çıkarıp okyanus kenarında harika bir balık restoranına gidiyoruz; Restaurant Ocean (L’OCEAN). Vaktimiz kısıtlı olduğundan aperatif, tatlı , sangria vs atıştırıp dönüş yoluna koyuluyoruz. Sizin vaktiniz olursa muhakkak rezervasyon yaptırıp okyanus manzaralı masalardan birini seçip deniz ürünleri tatmalısınız. Bu arada sangria harika, tatlılar da efsane…
Bir macera daha böylece son buldu… Olsun, neticede tatil için çalışıyoruz ve hayat gezdikçe güzel… Ha bi de çok tatlı hayatımız var ??
Siz de fikrinizi belirtin